KTÜ Heyelan Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü KTÜ Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Prof. Dr. Arzu Fırat Ersoy ve KTÜ Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Prof. Dr. Hakan Ersoy, Doğu Karadeniz Bölgesi’nin afetselliğine dair yaptığı açıklamalarda dikkat çeken tespitler ortaya koydu.
Heyelan kaynaklı en fazla ev nakillerinin Trabzon’da olduğunu dile getiren uzmanlar, her kazma vurulan yerde alan düz olsa bile heyelan riskinin göz ardı edilmemesi gerektiğini kaydetti.
“ TÜRKİYE’DE %50, DOĞU KARADENİZ’DE %80”
Doğu Karadeniz Bölgesi’nin afetselliğine ilişkin açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Hakan Ersoy, “Dünya geneline baktığımızda bizim bölgemizden farklı olarak dünya da doğa kaynaklı afetlerde yüzey suyu, taşkın suyu ve heyelanların çok düşük sıralarda olduğunu görüyoruz.
Ülkemizde bu tüm afetlerin içinde yüzde 50’lere ulaşmışken, bölgemizde de yüzde 80’lere ulaşıyor. Yani tüm doğal afetler içerisinde Doğu Karadeniz Bölgesi’nde taşkın, kaya düşmesi ve heyelanlar en ön sıralarda yer almakta.
Ülkemizde son 100 yıldır meydana gelen ölümcül heyelan olaylarına baktığımızda bölgemizin bir heyelan ve taşkın bölgesi olduğunu görüyoruz.
Heyelan kaynaklı ev nakillerinin en fazla olduğu illerden biri Trabzon. Dolayısıyla biz kazmayı her vurduğumuz yerde düz bile olsa heyelan riski olduğunu dikkatten uzaklaştırmamalıyız.” ifadelerini kullandı.
“YAPISAL ÖNLEMLERLE BİR YERE KADAR”
Nasıl bir afet politikası izlenmesi gerektiğine dair de açıklamalarda bulunan Prof. D.r Hakan Ersoy, “Hep doğal afet diyoruz. Bizim gençlerimiz afetin doğal olduğunu düşündüğü sürece, ‘E bu doğal. Dere yatağına da yerleşiriz, heyelanlı bölgeye de yerleşiriz.’ mantığıyla giderse doğal olmaktan çıkıyor. Kelimler üzerinde duruyoruz.
Aslında bunların hepsi bir doğa olayı. 1.5 milyar yıllık dünya yaşamak için dinamik bir gezegen. Yaşamak için nefes almak zorunda. Bu nefesleri, büyük kasırgalar, depremler, heyelanlar ve taşkınlar.
Zaten bunlar olmazsa dünya yaşayamaz. Dünya yaşayamazsa insanlar yaşayamaz. İlkokuldan beri bu olayların birer doğa olayı olduğunu, bunların olması gerektiğini ama karşısında durmamamız gerektiğini öğreneceğiz.
İlerde kanaat önderleri onlar olacak. Yapısal önlemlerle bir yere kadar. Fore kazıklar filan yaparız. Bunlar başka. Bilinci kafamıza soktuğumuz zaman belki de yapısal önlemlere gerek kalmadan doğa kaynaklı afetlerle yaşamayı öğreniriz.” açıklamalarında bulundu.
“KAMU KURUM VE KURULUŞLARININ BİRBİRİNDEN İRTİBATSIZ”
Türkiye’de afetlerin yıkıcı etkilerinin azaltılması için İl Risk Azaltma Planları’nın hazırlandığını ve Trabzon için de bu planların hazır olduğunu ve uygulama safhasına geçildiğini ifade eden Prof. Dr. Hakan Ersoy, “Trabzon Şehircilik Şurası yapıldı. Bu şuranın en önemli çıktılarından biri de kamu kurum ve kuruluşlarının birbirinden irtibatsız olduğuydu. Böyle bir problemle karşılaştık.
‘Nasıl bir politika izlememiz gerekiyor?’ diyorsak bütün bu kamu kurum ve kuruluşlarını bir arada tutabilecek bütüncül bir yaklaşıma gidebiliriz. Son günlerde bununla ilgili olarak AFAD, İl Risk Azaltma Programları hazırladı.
Bu program Trabzon’da da tamamlandı. Son zamanlarda afetlerden kaynaklanan riskleri minimuma indirmek için atılan ön önemli adımlardan biriydi.
Maraş depremlerinden önce Trabzon’da tamamlandı. Ne yapıldı? Heyelan Uygulama Merkezi olarak işin içindeydik. Kendi ilimizde en önemli riskler nelerdi? Heyelanlar, taşkınlar endüstriyel kazalar ve vb. başlıklar var. Kamu kurumları, örneğin üniversitemiz, doğa kaynaklı afetleri bilinçlendirmeye yönelik eğitim programı, endüstriler açmakla yükümlendirildi.
Her yıl sonu da Valilikten gelen yazıya istinaden yapılanlar paylaşılıyor. Geç kalındı ama iyi bir uygulama olduğunu düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.
“YAPI STOKUNUN TAMAMEN YENİLENMESİ BİRAZ ÜTOPİK OLABİLİR”
“Trabzon’da yapı stokunun yenilenmesi gerekli mi? Olası Erzincan depreminin yapı stokumuz eski olduğu için yıkıcı etkisi olmaz mı?” sorusuna da yanıt veren Prof. Dr. Hakan Ersoy, “Yapı stoku konusunda KTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü hummalı bir çalışma gerçekleştiriyor. Özellikle deprem bölgesinde. Yapı stokunun tamamen yenilenmesi biraz ütopik olabilir.
İstanbul depremini bekliyoruz. İstanbul’da sanırım 2000 öncesi yapı stoku 500 bin. Yönetmeliklerden önceki yapı stoku 500 bin. 500 bin yapıyı ne ara biz yıkıp yeniden yapabiliriz. Bu mümkün değil. Bizim görevimiz şu andan itibaren olanları yönetmelik gereği uygun yapmak, öncekilerinde ise iyileştirme çalışmalarına geçmek. Şu anda deprem izleme merkezi yeni kuruldu üniversitemizde Ahmet Can Altunışık Hocaların önderliğinde.
Burada yapılar izleniyor. Bizler bundan sonraki yer seçimi çalışmalarında problemli alanları bilip ona göre önlemimizi alıp, ona göre yapılaştırmayı geliştirmeliyiz. Bu noktada şehir ve bölge planlama çok net bir biçimde devreye giriyor. Bunu dikkate almalıyız.
İstanbul bugün başlasa 10 senede yapı stokunu komple yenileyemez. Keza Trabzon’da aynı şekilde. Büyük bir baskıyla da karşılaşılır.” değerlendirmelerinde bulundu.
“YER BİLİMCİLERİN OLMADIĞI BİR YAPI DENETİMİ”
“Zemin etütlerine yeterli önemi veriyor musunuz?” sorusunda da yanıt veren Prof. Dr. Hakan Ersoy, “Zemin etütlerine gerekli önem net olarak verilmiyor. Bazı gerçekleri söylemek zorundayız. Zemin etütleri sanki gerekli bir evrak olarak görülüyor.
Yapı denetiminde bir bina başından sonuna kadar denetleniyor. Burada yer bilimciler yok. Yer bilimcilerin olmadığı bir yapı denetimi! Maraş depremlerinde bunu yaşadık. Maraş depremlerindeki en büyük sorun zemin sorunu. Zemindeki sıvılaşma sorunu.
Problem zeminden geliyor. Yapı denetiminin içinde yer almıyoruz. Ülkenin geleceği açısından çok fazla önem verilmiyordu. Son bina deprem yönetmeliğinde biraz olsun bazı şeylerde düzenleme getirildi.
Daha disiplinli çalışıyoruz ama yapı denetiminde ya da bina deprem yönetmeliğinde biraz olsun bazı şeylerde düzenleme getirildi. Daha disiplinli çalışıyoruz ama yapı denetiminde ya da benzer projelerde yer bilimciler olmadığı sürece biz bunları yaşamaya devam edeceğiz.” uyarısında bulundu.
“DEĞİRMENDERE’YE GİRDİĞİMİZDE ARABAMIZI DURDURUP TOZDAN NEFES ALAMIYORUZ”
Dere yatağına kurulan yeni terminal konusunda da Prof. Dr. Hakan Ersoy, “Şehirleşme noktasında şunu söyleyebilirim: Yurt dışında bir dere boyunca gezdiğiniz zaman orada güneşlenenler, oturanlar ve piknik yapanlar görürsünüz.
Ama biz Değirmendere’ye girdiğimizde net olarak terminale ya da bir başkasına takılmadan şunu diyebilirim. Biz Değirmendere’ye girdiğimizde arabamızı durdurup tozdan nefes alamıyoruz. O kadar çok sanayileşme var ki! Bu bölgeye gelen bir misafirinizi Değirmendere boyunca dere vadisinde gezdireyim diyebilir misiniz? Diyemezsiniz.” eleştirilerinde bulundu.
“SÖĞÜTLÜ VADİSİ DE AYNI TEHLİKEYLE KARŞI KARŞIYA”
Prof. Dr. Arzu Fırat Ersoy da, “Dere yataklarının korunması sel taşkınların önlenmesi için gerekli olduğu kadar yer altı sularının korunması için de gerekli. Dere yataklarının altı bizim yeraltı suyu dediğimiz ortamlar.
Oralarda tertemiz içmeye hazır bulunan sular vardır ama siz bir derenin içini sanayi tesisleri ile doldurursanız buradan yer altı suyuna süzülen her türlü tehlikeye açık hale getirirsiniz.
Değirmende Vadisi gibi son günlerde Söğütlü Vadisi de aynı tehlikeyle karşı karşıya. Bizler dere yataklarının yer altı suyunu korumak açısından da çok çok önemli olduğunu düşünüyoruz.” ifadelerini kullandı.
“ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA ALANINDA GEÇMİŞE GÖRE BİR KIPIRDANMA VAR”
Trabzon’daki şehirleşme çalışmalarının da sorulması üzerine, “Şehir ve bölge planlama alanında geçmişe göre bir kıpırdanma var. Kamu kurum ve kuruluşları kısmen biraz daha ciddi bakıyor ama yeterli değil.
Benim gençliğimde sahilden kopmamıştık. Denize taş atabiliyorduk. Trabzon olarak biz denizden kopmuşuz ama son zamanlar da bir kıpırdanış var.
Denizle tekrar buluşturma çalışmaları var. Geç kalınmış olsa da bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Yeterli mi, daha iyisi olacağına inanıyorum.” diye konuştu.
Gülcemal Projesi’ne ilişkin de görüşlerini açıklayan Prof. Dr. Hakan Ersoy, “Denizi doldurduğunuz anda deniz onu sizden geri alacaktır. Gülcemal Projesi’ni tam detaylı görmedik ama Akyazı’yı biliyoruz.
Karadeniz Teknik Üniversitesinin yaptığı çalışmalarda uydu görüntülerinden ulaşılan oturmalar meydana geldiği, yanında bir şehir hastanesinin devam ettiği gündemde. Bilimsel bir çalışma sonucunda ortaya çıktı ve uluslararası literatürde yayınlandı.
Deniz bir gün geri alacak. 1999’da aldı, 2015’te keza aldı. Biraz dikkat etmemiz lazım. Doğayla birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Doğaya karşı geldiğimiz andan itibaren yok olmaya mahkumuz.” açıklamalarında bulundu.
Kaynak: gunebakis.com.tr
Yorum yazarak Günebakış Trabzon Haber Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Günebakış Trabzon Haber hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Günebakış Trabzon Haber editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Günebakış Trabzon Haber değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Günebakış Trabzon Haber Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Günebakış Trabzon Haber hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Günebakış Trabzon Haber editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Günebakış Trabzon Haber değil haberi geçen ajanstır.