Avni Aker’deki başarılar gelecek için olağanüstü bir mirastı

Trabzonspor’un şampiyonluk kadrosundaki unutulmaz orta saha oyuncusu Hüsnü Özkara, “Transfer teklifleri gelince futbolda para varmış dedik.” sözleriyle o dönem başarının altında yatan asil ruhun doğuşunu anlattı.

Hüsnü Özkara… Neredeyse bütün Trabzonlu çocuklar gibi mahalle arasında futbol oynayarak yaşadı çocukluğunu... Hüsnü Özkara’nın iki avantajı daha vardı aslında. Oturdukları ev, ilkokul bahçesinin içindeydi ve aynı zamanda Ziya Bey Sahası da yan tarafındaydı. Bu yüzden akşamları geç saatlere kadar herkesin bir araya gelip top oynadığı o ortamda en fazla vakit geçiren isimdi o…

Ve babasının da zamanında amatör futbol oynamış olması onun için çok önemliydi. Ancak baba hiç de onlar gibi bakmıyordu olaya. Zira kendisinin oynadığı dönemde futbol oynamak çok cazip değildi ve bu yüzden de çocuklarının futbol oynamasını istemiyordu. Kardeşler olarak futbol oynadıkları için babadan dayak yedikleri de oldu ama onlar hiç vazgeçmediler. İlk olarak da abi Servet Özkara, Sebat’ta futbol oynamaya başladı ve Ankara’da üniversiteyi okurken de devam etti futbol oynamaya. Aslında bu öykünün daha doğrusu Hüsnü Özkara’nın öyküsünün öyle bir dönüm noktası var ki… Evet, mahalle arasında futbol oynuyordu, futbolu seviyordu ama bir de bu işin ilerisi vardı. Futbolcu olma düşüncesi bir Dünya Kupası maçını izledikten sonra onun içine işledi. 1970 yılında Rusya’da oynanan Dünya Kupası maçı... Öyle her yerde de televizyon bulmak çok zordu. Ancak Trabzon’da televizyonun olduğu 4-5 yerin biri de İdmanocağı (Trabzonspor) Kulübü idi. Ve o Dünya Kupası’nı izleyen Hüsnü Özkara, başta Pele olmak üzere çok sayıda dünya yıldızını da izleme şansı bulmuştu. O âna kadar kendi oyun stilini, “Topu alıp sadece kendim gitmeye çalışıyordum.” şeklinde özetleyen Hüsnü Özkara, o final maçında çalım atıp pas veren oyuncuları izledikten sonra kendi oyun anlayışını da değiştirdi. O maçta gördüklerini önce mahalle arasındaki maçlarda sonra okul takımları maçında ve amatör takımda sergiledi… Derken Trabzonspor’a gidine kendisini daha da geliştirerek Hüsnü Özkara olmuştu bile.

O ilk malzemelerini aldığı günü unutmak mümkün müydü? Hani penye, tişört, şort, ayakkabı, çorap ve bir de top… Çoğu büyüklerimizin anılarını anlatırken, bayramlarda yeni ayakkabılarını başucuna koyarak uyuması gibi Hüsnü Özkara da o bütün malzemeleri kucağına alarak onlarla belki de dünyanın en güzel uykusuna dalmıştı!

Hüsnü Özkara’nın anlattığı bir konu da aslında kayıtlara geçecek nitelikte değerli. Belki de eşine az rastlanır bir durum. Eskiden takımlarla 5 branşta faaliyetin mecbur olduğunu anlatan Hüsnü Özkara, kendisinin de Trabzonspor’da profesyonel olana kadar hem basketbol takımında oynadığını hem de atletizm takımında koştuğunu ifade etti. Uzun mesafe, kısa mesafe, engelli koşu… Hepsi vardı. Akşamları da basketbol… Ve Trabzonspor’da profesyonel olana kadar da basketbol takımında oynamaya devam etti Hüsnü Özkara... İşte atletizm ve basketboldan dolayı atletik bir yapıya sahip olan Hüsnü Özkara, çok iyi zıplayabilen bir oyuncu olmuştu.

İşte Trabzon futbolu, Trabzon futbolcusu böyle yetişti, böyle geldi ve böyle başarılı oldu. Bu başarıların da tesadüf olarak nitelendirilemeyeceğinin sadece bir örneği de Hüsnü Özkara’nın bu güzel öyküsünde yatıyor.

günebakış: Sayın Özkara, bize kendinizi ve ailenizi anlatır mısınız?

Hüsnü Özkara: 6 çocuklu bir ailenin oğluyum. 4 numara kardeşim Raci’ydi ve Trabzonspor’da birlikte oynadık. Babam, Bakırcılar Çarşısı’nda döküm tornacıydı, annem de ev hanımıydı. İlkokulu Kurtuluş İlkokulunda, ortaokulu Karma Ortaokulunda okudum. Bizim ev zaten okulun bahçesinin içindeydi. Liseye Trabzon Lisesinde başladım, 1 yıl sonra Sanat Okuluna geçtim, sonrasında Fatih Eğitim Enstitüsünü bitirdim.

O dönemlerde Trabzonspor Kulübü yokken İdmanocağı Kulübü yanımızda olduğu için biz Ziya Bey Sahası’nda Sadi Tekelioğlu, Şenol Kutrup, Recep Sakallı gibi isimlerle Hacıkasım ve Kuzgundere’nin gençleriyle akşama kadar top oynuyorduk. Babam da zamanında amatör de olsa futbol oynamıştı. Babam o dönemlerde ilk olarak futbol oynamamıza karşıydı. Çünkü eskiden futbol çok cazip değildi. Evimiz Ziya Bey Sahası’na çok yakındı ve biz akşama kadar orada top oynuyorduk. Hattâ kapıya gözcü koyuyorduk. Babam geldiğinde bize haber veriyordu ve biz de kulübün arka bahçesindeki binanın arkasına saklanıyorduk. Babam gidiyordu ve biz oynamaya devam ediyorduk. Akşam da evde dayak diyorduk tabii! Ama daha sonra abim Servet Özkara, Sebat’ta top oynadı, Ankara’da üniversitede okurken orada da futbol oynadı.

günebakış: Resmî olarak futbolla yolunuz nasıl kesişti?

Hüsnü Özkara: Trabzonspor’da daha sonra yöneticilik yapan ağabeylerimiz de İdmanocağı Kulübünde devamlı bizi izlerlerdi. Her gün orada top oynayarak da aşama kaydediyorduk tabii. 1970 Dünya Kupası’nın olduğu dönemde ben 15 yaşındaydım ve Trabzon’da televizyon doğru dürüst yoktu. Belli yerlerde 3-5 tane televizyon vardı. Biz de şanslıydık o zaman. Çünkü İdmanocağı Kulübünde, Trabzonspor Kulübünde televizyon vardı. O zamanlar üniversitede okuyan Ali ağabeyimiz vardı. O, antene güçlendirici taktı ve biz Rusya’da oynanan 1970 Dünya Kupası’nı seyrettik. O kupada da Pele gibi birçok büyük futbolcuyu izledik. Benim futbolcu olmamda da o Dünya Kupası’nı seyretmemin çok büyük rolü vardır. Şöyle rolü var: Ben o zamana kadar topu alıyordum ve kimseye vermiyordum. Hep çalım yapıyordum. Dünya Kupası’nı izlerken gördük ki millet pas yapıyor, topu alıp veriyor ve basit oynuyor. Bu benim futbol anlayışımı çok değiştirdi. Ondan sonra mahalle arasında oynarken paslı ve basit oynamaya çalıştık. Daha sonra lise takımında oynarken de aynı şekilde oynamaya çalıştık. Sonrasında 15-16 yaşlarında Trabzonspor Genç Takımı’na yazılmaya gittik. Beraber yazıldığımız, başka mahallelerden gelen tanımadığımız gençler de vardı. Kayıtları rahmetli Sebahattin Kundupoğlu yapıyordu. Tabii biz her gün orada olduğumuz için bir sürü haşarılıklarımızı da görüyorlardı.

O esnada Sebahattin Kundupoğlu gözlüğünü kaldırıp bizi gördü ve beraber olduğumuz 5-6 kişiye “Siz çıkın 5 dakika düşünün sonra gelin. Şu anda sizi kaydetmiyorum. Sonra kayıt yapacağım.” dedi. Tabii biz de çıktık ve kendi kendimize, “Ne oldu acaba?” diye soruyorduk. Daha sonra girdik ve hepimizi kaydetti. Sonrasında da genç takımda antrenmanlara başladık ve ilk antrenörümüz de Ahmet Suat Özyazıcı’ydı. Hiç unutmam ilk gün penye tişört, şort, ayakkabı, çorap ve top verdiler bize ve ben o akşam onlarla birlikte yattım.

günebakış: Bir anlamda Türk futbolunda devrim yapacak Trabzonspor’un kapısından içeri girdiniz ve altyapıda başladınız… Sonrası nasıl gelişti?

Hüsnü Özkara: Genç takımda başladık ve de iyi işler yapıyorduk. O sene Genç Millî Takım’a seçildik. O dönemde Trabzonspor antrenörü Altan Santepe’ydi ve Ahmet Suat Özyazıcı da Trabzonspor’a geçti. Altyapıya da Özkan Sümer geldi. O dönemlerde de ben Trabzonspor’da profesyonel olana kadar hem basketbol takımında oynadım hem de atletizm takımında koştum. Eskiden takımlarda 5 branşta faaliyet mecburiydi ve ben de hem atletizm yapıyordum. 5 bin, 10 bin koşuyordum, bunun yanında engelli de koşuyordum. Akşamları da basketbol oynuyordum. Futbolda profesyonel olana kadar Trabzonspor Basketbol Takımı’nda da resmî maçlarım vardır. O dönemlerde Ziya Bey Sahası’nda 6 tane lamba vardı ve o lambalar gece yanar ve idman yapılırdı.

Eskiler çok iyi bilir, sahanın üst tarafına çelik tel gerilmişti ve Özkan Sümer Hoca gece 1-2’lere kadar bana orada sarkaç çalıştırıyordu. Atletizm ve basketboldan dolayı çok atletiktim ve çok iyi zıplardım ama taymingim iyi değildi. O nedenle Özkan Hoca bana hava topu çalıştırdı. Sonrasında uzun yıllar hava topunda bir numara olduk. Özkan Sümer Hocama ve Ahmet Suat Hocama çok şey borçluyum. Bizimle çok uğraştılar. Biz de gereğini yaptık diye düşünüyorum.

günebakış: A Takım’a çıkışınız nasıl oldu?

Hüsnü Özkara: 1 yıl sonra bizi A Takım’a aldılar ve ilk sene amatör oynadık, sonraki sene de profesyonel olduk. Hattâ şöyle bir anım var: Trabzonspor bana profesyonellik teklif ettiği zaman ben Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümünü kazanmıştım. “Gidip okusak mı? Trabzonspor profesyonellik teklif etti kalıp oynasak mı?” soruları kafamı baya meşgul etti. Tabii aklımızda Trabzonspor’da profesyonel futbol oynamak ve okumak da var. İkilemde kalmıştım. O zaman Sebat’ta oynayan Deniz abi vardı. Ona danıştım. O da bana, “Oğlum git oku! Büyükşehirde yolda yürümek bile bir kültürdür!” dedi. Ben tabii onun söylediğini 18 yaşında anlayamadım ama daha sonra geçen yıllardaki tecrübe ile onun ne demek istediğini çok daha iyi anladım. Böyle bir süreç içinde de profesyonelliği ve Trabzonspor’u tercih ettim. İstanbul’da okumadım ama daha sonra Şenol, Alptekin, Turgay ve ben, Fatih Eğitim Enstitüsü’nü bitirdik.

O zamanlar Trabzonspor’un amatör takımı vardı ve o takımda da 2 profesyonel oyuncu oynuyordu. Biz de profesyonel takımla idmanlara çıkıyorduk ve gidip amatör takımda da maçlar oynuyorduk. O zamanlar biz Trabzonspor’a Sadi, Recep, Güngör, Kemal ve benimle birlikte 5 genç gelmiştik. İlk kampımızı da Erzurum Palandöken’de yapmıştık. 1974-1975 sezonuydu ve Özkan Sümer yardımcı antrenör, Ahmet Suat Özyazıcı teknik direktör, Faruk Özak da futbolcuydu. Kamp bittikten sonra gelirken Kop Dağı’nda önümüzde bir Almancı araba uçmuştu. O arabaya 35 tane kamptan dönen kuvvetli genç olarak indik yardım ettik. Hattâ bizim arabaya aldığımız Rizeli bir vatandaşımız da vefat etmişti. Şener abinin 13-14 yaşında bir kızı sırtına alıp o dağdan yukarı çıkışı hâlâ gözümün önündedir. Şener abi de askerde komandoydu. Sadece onun o sırtına alıp dağdan yukarı çıkarttığı kız hayata tutunmuştu. Yıllar sonra da yanımıza gelmişti o kız çocuğu. Böyle de bir üzüntüyle hatırladığımız anımız var…

Ahmet Suat Hocam bana şans vermeye başladı ve ondan sonra Trabzonspor’da oynamaya başladık. Şenol, Turgay, Necati, Kadir ve Cemil’in önünde ön libero olarak oynamaya başladık. Serdar, Bekir, Hüsnü olduk…

günebakış: Ve Türkiye’de ezber bozan bir takımın en önemli halkalarından biri hâline geldiniz…

Hüsnü Özkara: Trabzonspor’da çok güzel günlerimiz geçti. Bir sene Ahmet Suat Özyazıcı, bir sene Özkan Sümer… Ve herkes yıllarca, “Bu iki tezat insanla nasıl uyum sağlayıp şampiyon oldunuz?” diyordu. Korkunç bir inancımız vardı. O zamanlar kazanmak için değil de Trabzon’un adını Türkiye’ye ve dünyaya duyuralım diye korkunç bir hırsımız, inancımız, mücadelemiz, yardımlaşmamız vardı. Bizim için bunlar hep öncelik olduğu için para benim aklıma 28 yaşında geldi. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Ankaragücü bize para teklif ettiğinde biz de “Futbolda para da varmış!” dedik. O zamana kadar hiç para düşünmedik ve konuşmadık. Hiçbir mukavelemizde biz gidip de para konuşmadık. İmzayı atar çıkardık ve yöneticiler rakamı yazarlardı. Mesela bir gün rahmetli Kenan İskender ile mukavele yaparken, “At, çık!” dedi. Ben de çıkarken, “Kenan abi kaç para vereceksin bana?” diye sordum. O da “Ben babana söylerim!” dedi. Bunun üzerine ben de “Tamam, babama dersin de ben de bileyim.” dedim. Bu sefer o da “Git işine bak! Ben babana söylerim.” cevabını yinelemişti.

Trabzonspor forması bizim için çok kutsal bir formaydı. Trabzonspor tarihinde yer almak bizim için çok önemliydi. Bunu başarmak büyük mutluluktu. Torunlarımıza bırakacağımız olağanüstü bir miras bizim için bu. Ben Millî Takım’da oynuyorum ama Ali Kemal abilerin, Şenol abilerin, rahmetli Kadir abilerin yanında oynamak, onların çantasını taşımak bizim için zevkti. Öyle bir saygı ve sevgi vardı. Onların yanında bacak bacak üstüne atmak, onlardan önce duşa girmek gibi bir durum söz konusu bile değildi.

günebakış: Bu saygı ve sevgi birlikteliğinizde ve başarınızda önemli rol oynadı değil mi?

Hüsnü Özkara: Şehirle çok barışıktık. Mesela Saray Çarşısı’nda Butik Haluk vardı. O da bizim Trabzonspor altyapısında oyuncuydu. Daha sonra Mehmet Ali Yılmaz döneminde yönetici oldu. Akşama kadar bütün futbolcular onun oradaydık ve sohbet ederdik. Hiç unutmuyorum, bir akşam eve gidiyordum ve bizim karşıda 70 yaşlarındaki Fatma Teyze’nin camdan, “Yarınki maçı alacaksınız ona göre!” diye bağırdığını da gördük. Böyle süreçlerin ardından Trabzonspor’un değişmez adamı olduk.

Kulüp rahmetli Kadir abiyi Zonguldak’a sattıktan sonra oyun yapısı olarak ben geriye geldim. Çok güzel günlerdi, Trabzonspor’da 5 lig şampiyonluğu yaşadım, 2 Türkiye Kupası, 5 Başbakanlık Kupası, 2 Cumhurbaşkanlığı Kupası ve Kıbrıs Barış Kupası’nı kazandık. Kıbrıs’a çıkartmadan sonra gitmiştik. Zaten Trabzonspor’un çıkışı orada oldu. Trabzonspor’un çıkışında, efsane olmasında Teknik Direktör Şükrü Ersoy’un da çok büyük rolü vardır. Bunu da mutlaka söylemem lazım. İlk şampiyon olduğumuzda antrenörümüz oydu ve Uludağ’da kamptaydık. Bizi korkunç inandırmıştı şampiyonluğa… O sene o gitmişti, sonrasında Ahmet Suat Hoca gelmişti ve ilk şampiyonluğumuzu yaşamıştık. Şampiyonluk inancının temellerini Şükrü Ersoy attı. Ondan sonra Ahmet Suat ve Özkan Hocamdan da Allah razı olsun. Onlarda da müthiş çalışmalar yaptık. Ahmet Suat Hoca’nın psikolojisi ile Türkiye’de ilkleri başardık. Mesela şu anda okuduğumuzda anlıyoruz, Özkan Sümer Hocam bize “Maçtan önce maçı yaşayın, kafanızda maçı oynayın.” derdi. O zaman tabii ne olduğunu, nasıl oynandığını anlayamıyorduk. Şimdi maçtan önce psikologlar diyor ki “Maçı yaşayın, maçı anlatın!” Şu anda mesela internette bir sürü paralı siteler var ve biz de üyeyiz. Girip bakıyoruz, Özkan Hoca ile o yıllarda yaptığımız idmanlar var. Ama o internetin olmadığı dönemlerde Özkan Hoca bunları yaptırıyordu. “Şok pres” çıkartmıştı ve insanlar çokoprens diye gırgır geçiyordu! Ama yıllar sonra şok pres farklı isimlerle kurslarda anlatılmaya başlandı. Biz o zamanlar öyle baskı yapardık ki rakip şoka girerdi. Özkan Hoca da adını “şok pres” koymuştu. Şenol Güneş’in direğe yaslanıp, ellerini bağlayıp maç seyrettiğini görüyordum! Ara sıra topu ona atardık, pas yapardık. Çünkü rakip orta sahayı geçemezdi!

günebakış: Hüseyin Avni Aker sizin için ne anlam ifade ediyor?

Hüsnü Özkara: Avni Aker, bizim hayata gözlerimizi açıp futbol piyasasına kendimizi tanıttığımız, isyanın, devrimin, baş kaldırının başlangıcı, mutluluğun sembolüdür. Anılarımızda Avni Aker’in müthiş bir yeri var…

Anadolu’da herkes Trabzonspor’u seviyordu. Herkes Trabzonsporluydu. Niye? Biz Türkiye’de 3 büyüklere karşı ezilenlerin, mazlumların sesi olduk. Türkiye’nin her yerinde Trabzonspor sevgisi vardı. Hâlâ daha var… Başkaldırıdan dolayı Anadolu bizi çok sevdi. Devrimi yapan Trabzonluların Türkiye’de belli bir yaş üstündeki futbolseverin kalbinde, gönlünde yeri vardır. Biz de bu sevgi yumağının bir parçası olduysak ne mutlu bize. Avni Aker’i bizim anılarımızdan silmemiz, güzellikleriyle orayı unutmamız mümkün değil. Orası yıkılmış olsa bile inşallah anılarımızı orada yaşatacak ticarî ve sosyal alanlar yapılır ve küçük de olsa Avni Aker’in havası orada yaşatılır.

günebakış: Hüseyin Avni Aker’deki ilk maçınızı hatırlıyor musunuz?

Hüsnü Özkara: Avni Aker’deki ilk maçımı hatırlıyorum ama maçtan ziyade bizim için oraya girmek büyük bir mutluluktu. Trabzonspor yokken İdmanocağı Kulübü vardı. Biz İdmanocağı Kulübünün semtinde doğduk. O zamanlar Avni Aker’in etrafı olduğu gibi tütün bahçesiydi ve tel örgüler vardı. Tellerden atladığında stadın olduğu alana giriyordun. Sahanın etrafında da çok küçük bir tribün vardı. Mesela ben Trabzonspor’un ilk maçlarını kale arkasındaki duvarın üstüne çıkıp izlerdim. Hattâ zemin topraktı ama güzel bir toprağı vardı. Maçtan önce zemin düzgün olsun diye o zemin ıslatılırdı ve demirle çekilirdi. Oradan çok büyük futbolcular geldi geçti. Çok büyük anılarımız var. İlk maçlarda kulübeye girmek bizim için müthiş bir şeydi. Trabzonspor’da ilk kadroya girdiğimde heyecandan sabaha kadar uyuyamadım. 18-19 yaşlarında sonradan maça girmiştim ve elim ayağım titreyerek tribünlere bakıyordum. Ama daha sonra öyle bir takım vardı ki altyapıdan gelen oyuncular birer birer monte edildi. 10 tane aslan gibi ağabeyimiz vardı. Ben arada kötü de oynasam beni eritiyorlardı. 2 tane kötü oynayan olsa da onlar da toparlıyordu. Onun için önce takım olmak lazım. Bizim oynamamızın en büyük nedeni ağabeylerimizin bize sahip çıkması ve o 10 tane ağabeyimizin çok iyi olmasıydı. Takım kötü olduğu zaman araya giren bir genç oyuncu iyi de olsa kayboluyor. Ama takım iyiyse araya giren 1-2 oyuncu kötü de oynasa o iyiler tolere ediyordu. Sonrasında ise sürekli oynadım ve Millî Takım’a gittim. Hattâ bir ara Özkan Sümer döneminde öyle bir oldu ki biz 7 kişi Millî Takım’da birlikte oynamaya başladık. O dönemlerde “Millî Takım’ı Trabzonspor olarak çıkartalım!” diye ulusal medya yayınlar yapıyordu. Avni Aker bizim için özeldi ve orada birçok şampiyonluklar yaşadık. Fazla da üzülmedik orada. Oyuncu olarak çok az yenildik. Hattâ Özkan Sümer’in ikinci döneminde 29. maçta Galatasaray’a karşı bir mağlubiyetimiz vardı ve tüm sezon boyunca sadece 7 gol yedik. Şenol Güneş’in de o dönem 1112 dakika gol yememe rekoru vardı. Rakipler kalemize gelemiyordu. O zaman Avni Aker’e ben “Ölüm çukuru!” diyordum. Çünkü gelen orta sahayı geçemiyordu. Müthiş bir baskı, müthiş bir destek… O atmosferi yaşamayanlar onu bilemezler tabii. O atmosferi bizim mutlaka yeniden sağlamamız lazım. Oyuncu-taraftar bütünleşmesini sağlamamız lazım. Buraya gelenler korka korka geliyorlardı. Hattâ Rıdvan birkaç kez televizyon programında, “Biz orta sahayı geçtik mi kendimizi galip sayıyorduk!” dedi. Çünkü bırakın gol atmayı, orta sahayı geçemiyorlardı.

günebakış: Hüseyin Avni Aker Stadı’nda şampiyonluk coşkusu nasıldı?

Hüsnü Özkara: Avni Aker’in o şampiyonluk günleri mükemmeldi. Stat tıklım tıklımdı. Evlerin damları, etraftaki ağaçlar, her yer insan seliydi. Erdoğdu’nun sırtlarında kışlanın altında büyük bir kalabalık maçı izlerdi. Anormal bir kalabalık vardı. O kenetlenme ve birliktelik başarıyı getiriyordu. Artık o başarıyı yakalamak için önemli adımlar atmak lazım.

günebakış: O zamanki başarı taraftarı da sizin etrafınıza çekiyordu ve sürekli iç içeydiniz…

Hüsnü Özkara: Coşkun Şahinkaya, Trabzon futbolu için, Türk futbolu için önemli bir isim. Coşkun Şahinkaya’nın kardeşi Bülent Şahinkaya rahmetli oldu, Güngör’ün ağabeyi… Bunlar Trabzonspor’da iki kardeş birlikte oynuyordu. Bu kardeşlerden Coşkun Şahinkaya daha sonra Ankaragücü’ne gitti. “Kabak Coşkun” lakaplı Coşkun Şahinkaya’nın tribüne çıkıp seyirci ile birbirine girdiği görüntü var. Eskiden de seyirci tepki koyuyordu. Ben de bilirim mesela içeri girerken seyirci ile ağabeylerimizden birilerinin atıştığını. Ama biz kulağımızı tıkardık ve sahada işimizi yapardık. Şimdi ise bakıyoruz Trabzonlu oyuncuya tepki var. Trabzonlu oyuncuya tepki göstermememiz lazım. O zaman biz Trabzonspor altyapısından gelen oyuncuların önünü kapatmış oluyoruz. Ama kurtuluşun reçetesi de altyapı.

günebakış: Avni Aker’de unutamadığınız anılarınızdan bizimle paylaşır mısınız?

Hüsnü Özkara: Kocaelispor ile kupa maçımız vardı ve ilk maçı 1-0 kaybetmiştik. Kocaelispor da o zamanlar alt liglerdeydi galiba. Ama maçtan sonra onlar tarafından çok farklı bir atmosfer oluşturuldu. Bizim ağabeylerimiz öyle bir hırslandı ki “Trabzon’a gelince görürsünüz!” diyorlardı âdeta. Tabii bu konuşmaları duyuyorum. Rövanş maçına da Şenol, Turgay Necati, Kadir Cemil, Bekir, Hüsnü, Serdar, Ali Kemal, Necmi, Ahmet 11’i ile çıktık. Maç başladı, adamlar bize gol attı ve 1-0 mağlup duruma düştük Avni Aker’de. Ondan sonra başladık ve beraberliği sağladık. İlk yarının sonlarında da deniz tarafındaki kaleye bir korner oldu. Ben savunmada kaldım. Necmi ağabeyler, Kadir ağabeyler, Necati ağabeyler rakip ceza sahasındalar. Rahmetli Cemil abi korneri attı, kaleci topu yumrukladı ve orta saha yayının oraya geldi. Ben de “Ayağımın içiyle topu doldurayım da ağabeylerimizden biri çıkar kafayı vurur.” dedim içimden. Tam o esnada vurmak geldi içimden. Topa bir vurdum, ip gibi gitti ve çatala vurup gol oldu. Öyle bir denk geldi ki gol oldu. Mesela ondan sonra bin tane topa vurdum, bir tanesi çatalın yanından geçmedi. O nedenle o benim için unutulmaz bir anıydı. 40-50 metreden mükemmel bir gol olmuştu. Maçı da 5-1 kazandık ve Trabzonlularla, Trabzonsporlularla alay edilmeyeceğini onlara gösterdik. Bir de Özkan Sümer ile şampiyon olduğumuzda 7 gol yemiştik. O sezon namağlup gidiyoruz ve Avni Aker’de Orduspor ile maçımız vardı. Gol yememeye anormal bir şekilde şartlanmışız o dönemde. Bir pozisyon oldu… Şenol ağabey topa çıktı ve ona faul yapıldı. Hakem düdüğü çaldı, adam da topa vurdu. Top kaleye gidiyor ve gol olacak. Öyle şartlanmışız ki gol yememeye; ben koştum koştum ve uçup topu kafa ile çıkardım. Herkes beni ayakta alkışlıyordu. Müthiş bir inanç vardı bizde. Şampiyonluklar, şampiyonluk kupaları, tur atmalar, insanların maçtan sonra sahaya inip bizi şortlarla bırakması, üzerimizdeki formaları almaları, şeref turları unutulmazdı.

günebakış: Trabzonspor’dan ayrılışınız nasıl oldu?

Hüsnü Özkara: 1982 yılında büyük ekonomik kriz vardı ve beni Ankaragücü’ne sattılar. O dönemde ya beni ya da İskender’i satacaklardı. 25 Nisan 1982 yılında ise Gaziantep’te benim ayağım kırılmıştı. Bu sürecin ardından Ankaragücü bana talip olunca Trabzonspor beni o zamanın parası ile 22,5 milyon liraya Ankaragücü’ne sattı. Trabzonspor beni sattığı para ile Mehmet Ali Yılmaz Tesisleri’nin arsasını aldı, iç transferin peşinatlarını verdi. Sonrasında da Başkan Mustafa Günaydın istifa etti. Ondan sonra da 8 sene Ankaragücü’nde oynadım ve onun ardından da antrenörlüğe başladım. Ben futbol oynarken de bilgilenmek ve öğrenmek için Özkan Hoca’ya hep soru sorardım. Meraklıydım ve çok okurdum. O günden beri antrenörlük yapıyorum. Jübilemi de Avni Aker’de yaptım. O maçta da Ankaragücü ve Trabzonspor renklerinden oluşan bir forma yaptırarak giymiştim. Onun için Avni Aker ölene kadar bizim için kutsal bir yer olarak kalacak.

günebakış: Sayın Özkara teşekkür ederiz.

Hüsnü Özkara: Ben teşekkür ederim.

29 Tem 2019 - 14:18 -


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Günebakış Trabzon Haber Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Günebakış Trabzon Haber hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Günebakış Trabzon Haber editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Günebakış Trabzon Haber değil haberi geçen ajanstır.